Önce şunu belirtelim ki, rabıtayı tarif eden mürşidler, tek bir tanımla yetinmemişlerdir. Çünkü rabıta, özü itibariyle sevmek ve kalbi sevdiğine bağlamaktır. Rabıtada, sevdiğini gönül gözüyle görmek, özlemek, onunla hayalini süslemek ve kendisine benzemek vardır. Sevgiye bir sınır konulamayacağı için, onu tek bir tarifle ifade etmek de mümkün değildir.
Sonra rabıta, namaz, oruç, zekât, hac gibi dinimizce şekli belirlenmiş bir ibadet değildir. Ezan, teşrik tekbirleri, telbiye, salât u selam, fatiha, tahiyyat gibi nasıl yapılacağı öğretilmiş bir zikir türü de değildir. Özel manası ile rabıta, kalbi uyandırıp zikre geçirmek ve ibadete hazırlamak için uygulanan bir terbiye yöntemidir. Bir tefekkür şeklidir, feyz alma yoludur, muhabbeti artırma sebebidir, sıfatı değiştirme vesilesidir.
Bu nedenle rabıta, akaid ve fıkıh kitaplarında değil, ahlâk ve tasavvuf kitaplarında konu edilmiştir.