TAKVA ELDE EDİLEN İKİ YOL;
Birincisi; Ehl-i Sünnet itikadını ve ibadetlerin şartları ve haramları öğrenip, haram işlememek için kendini zorlayarak, ibadetleri yapmaktır. Bunları öğrenmek ve yapmak senelerce sürer.
İkinci yol; Sülük vazifeleridir. Bu yol ile takva az zamanda hasıl olur. Eshab-ı Kiramın hepsi hep bu yoldan takvaya kavuştular. Bir “ Mürşid” i “ Rehber” tanıyıp, sohbetinde bulunan, yani yanında edep,severek oturan, yahut uzaktan rabıta yapan, ya yüzünü kalbine, mürşidin kalbinden feyz gelir. Yani kalbinde fena ve beka hasıl olur. Bir rehber tanımayınca birinci yolda çalışma icap eder. Mahzar-ı Can-ı Canan hazretleri; “ bütün feyzlere, bütün nimetlere üstadlarıma olan sevgim sebebiyle kavuştum. Kusurlu ibadetlerimiz, bizi Allah-u Telaya yaklaştırmaya sebep olabilir mi? Buyurdu.” İbadetin, insanı Allah-u Tealaya yaklaştıra bilmesi için ihlas ile yapılması lazımdır. İhlas’ da ancak ariflerden feyz almakla hasıl olur.
Künüzu’ du Dekaik’ deki hadis-i şerifte; “ Her şeyin menbaı, vardır. İhlasın, takvanın menbaı ( kaynağı) ariflerin kalpleridir.” Buyruldu.
HAYALİ RABITA
Şeyh Ahmet Haznevi k.s. mektubatı mektup no;5 ( talebesi Molla Zeynuddin’e yazdığı mektup)
“Bize son gelişinden itibaren, hayali rabıta yapmakla sana emrettik. Hayali rabıta şöyledirki; Mürit sanki üstadı daima kendisiyle beraber imiş gibi, hatta helaya gittiği, cinsi münasebette bulunduğu, yediği dostlarıyla konuştuğu, başkalarıyla karşılaştığı zamanda da hatırından çıkarmayıp onu anması ve ilk yatacağı ve uykudan kalktığı vakitte, baş ucunda bulunduğunu, talebeye ders verirken dersi bitirirken, namaza ilk kalkarken, namazı bitirirken, onu mülahaza etmektir. Mümkün olduğu kadar bu mülahazaya devam edip nefsin sevdiği şeye iltifat edilmemesi gerekir.
Hayalı rabıta nasıl önemli olmasın? Halbuki gerçekten, hakkında İmam-ı Rabbani k.s. ki ,” Pirin ( Mürşidin) gölgesi (hayale getirilmesi) Hakk’ ın zikrinden efdaldir.” Buyurdular. Yani menfaat bakımından evladır. Gölgeden maksat rabıtadır. Üstad-ı A’zam dedi ki; “ Pirin hayali’ nin vasıtasından başka, nefsi hiçbir şeyle öldürmeye gücün yoktur.” (Nefsi öldüren silah rabıtadır.)
Ekabinden bazısıda; rabıtanın nuru güneşin, zikrin nuru ise çıranın nuru gibidir. Rabıta ile hasıl olacak fena devamlı olur; zikir ile hasıl olacak fena ise zail olabilir. Diye buyurdu.
İmam-ı Rabbani Seyyid Taha k.s. buyurdularki; zikirden mücerret olan rabıta ile Allah’ a kavuşmak mümkündür. Fakat rabıtadan mücerret olan zikrin durumu böyle değildir.
Gavs-ı Azam El- Seyyid Sıbhatullah El Arvasi k.s. buyurdular ki; Rabıtadan ayrılmayın, rabıtadan ayrılmayın deyip onun için çok tavsiye der ve ilk olarak en çok müride hasıl olan hallerden biri rabıtadır derdi.
Gavs-ı Azam bazı şeyhlerden nakletti ki; müritlere talimat verince, yalnız rabıta ile yetinirlerdi ve bu mürşitlerin yaptıklarını beğenirdi.
İmam-ı Rabbani k.s.; “ Rabıta, Allah’ ın ibadeti için, huzura kavuşturucu, gaflet ve dışardan kalbe gelen düşünceleri giderici sebeplerin cümlesindendir. Sebeplere, maksud olan şeylerin hükümleri vardır. Diye buyurmuştur..
Yine buyurdular ki; tevatür rivayetlerin muteber olan sayısından daha çok bir cemaatten rivayetle; bize kanaat hasıl oldu ki, bizler rabıtayı tasavvur ettiğimizde, Allah’ tan başka bütün şeylerin düşüncesi kalbimizden sıyrılıp, onda yalnız mürşidin hayali kaldıktan sonra ondan da vaz geçip Allah’ ın manevi huzurunda baş başa kalıyoruz. Demişlerdir.
Rabıta ; öyle bir insana benzer ki; bir çok düşmanları olup da kendisini bazılarına sevdirir. Sonra onu diğer düşmanlarının üzerine saldırır. Taki onları helak eder, artık onlardan tek birisi kalır ki onu ortadan kaldırmaya takatı vardır.
Mürit için, bizatihi rabıtaya matlup olmayıp belki başka bir şey içindir. Çünkü o dıştan kalbe gelen Allah’ tan başka anıları def ve gafleti yok etmeyi icap eden vasıtalardandır ki insana matlubunu sağlamaktır. Vasıta olan şeylere, mutlak şeylerin hükmü vardır. Vacib olan şeyin husülüne sebep olan şeyde vacibtir.
İnsan kalbini bağladığı şeyin kuludur. İnsan, kime ve neye bağlanmışsa onun kuludur. ( Onun emrine girer, onun isteklerini yerine getirir, ona hizmet eder, onu sever, ondan bahseder.)
Resulullah s.a.v. buyurdular ki; Hadis-i Şerif ; “ Altın, gümüş, zinet ve süslü elbiselerin kulu olanlar helak oldu.” Kalbinde evliyanın ( mürşidin) sevgi bağı olanlar da, onlara kul olur. Onları sever. Onlar gibi yapmaya çalışır, onlar gibi düşünmeye başlar, her işini, halini, sözünü, ahlakını, itikadını onlar gibi yapmaya başlar. Resulullah’ ın varisi olan mürşide kul olan, aynen ona benzer.
Kalp bağının alameti, rabıtanın çok veya devamlı olarak kadar fazla olmasıdır.
Ebu Bekir r.a. ın hayal rabıtası bize onun büyüklüğünün sebebini ne güzel gösteriyor. Rabıta kalbin sevgi ile sevdiğine bağlanması kalbini ona rabıta etmesi, ondan kopmamasıdır. Bu kalbi bağlılık, bağlandığı şeye benzemeye sebep olduğu için Ebu Bekir r.a. Resulullah’ a en yakın, en çok seven, sünnet; haline her şeyiyle en çok benzeyen sahabi olmuştur. “ Kişi dostunun dini üzeredir. O halde, herkes kiminle arkadaşlık ettiğine baksın.”
Hadis-i Şerifi’ nin sırrı böylece tam tecelli etmiş oluyor.
www.menzil.net ALINTI