http://www.ehliyol.tr.cx

Selamun Aleyküm. Sitemize Hoşgeldiniz...




Sitemizden Yararlanmak İçin Giriş Yapın veya Kayıt Olun...




Hayırlı Vakitler Geçirmeniz Dileğiyle...
http://www.ehliyol.tr.cx

Selamun Aleyküm. Sitemize Hoşgeldiniz...




Sitemizden Yararlanmak İçin Giriş Yapın veya Kayıt Olun...




Hayırlı Vakitler Geçirmeniz Dileğiyle...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
Similar topics
En son konular
» Esselamu Aleykum
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimeC.tesi Mart 28, 2015 11:47 pm tarafından Dilzar-ı_Sofi

» Murat Belet - Matem Ayi Albümü
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimeSalı Mayıs 15, 2012 8:12 pm tarafından mihrimah

» GAVS HZ.'LERİNİ AĞLATAN HADİSE
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimePaz Ocak 29, 2012 6:20 pm tarafından kursi

» selamun aleykum
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimePerş. Mayıs 19, 2011 1:07 am tarafından Misafir

» babanın oğluna nasihati
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimeCuma Şub. 11, 2011 1:12 am tarafından yoluna kurban

» YA RABBİ NE BÜYÜK BİR KAPI.SEN MÜNKİR EYLEME!!
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimePtsi Ocak 31, 2011 2:28 pm tarafından edep ya hu

» ilahi istekleri buraya
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimeC.tesi Ara. 25, 2010 2:27 pm tarafından sedat06

» Radyo Yayınımız Başlamıştır...
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimeC.tesi Ara. 25, 2010 12:48 am tarafından seher demir

» DUANIZA İHTİYACIM VAR
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimePtsi Ara. 13, 2010 4:00 pm tarafından mimar

» Gavs hz.lerinin Zikir Hakkindaki Bütün Sohbetleri
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimePerş. Ara. 02, 2010 9:01 pm tarafından femeimusulmane

» ''UYY ULA BAHA SOFİLUK BULAŞMİŞ''
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 2:29 am tarafından chilelisofi

» GAVS HZ.'LERİNİN HİMMETİNE BAKIN
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 2:23 am tarafından chilelisofi

» GÜL AHMEDİM İLAHİ SÖZLERİ
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimeSalı Kas. 23, 2010 5:09 pm tarafından Misafir

» kurban bayramı tebrik
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimePerş. Kas. 18, 2010 1:34 pm tarafından yoluna kurban

» virdi uzun sürenlerin dikkatine
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimePaz Kas. 14, 2010 1:16 pm tarafından Halise

BİR DUA
BİR HADİS
NAMAZ VAKİTLERİ
0537 927 27 45


 

 ""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR.""

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
güldolunay

güldolunay


Mesaj Sayısı : 18
Yaş : 47
NERDEN : Isparta
Kayıt tarihi : 08/08/09

""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Empty
MesajKonu: ""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR.""   ""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR."" Icon_minitimeC.tesi Ocak 02, 2010 2:45 pm

[b][color=red]

KÂİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR"

اشق

Aşk dediğin elif gibi olmalı, dümdüz, dosdoğru

Aşk dediğin şın gibi olmalı, şeksiz, şüphesiz ve iç noktası özü, sözü, gözü anlatmalı

Aşk dediğin kaf gibi olmalı, kaf dağı gibi ulaşılmaz erişilmez olmalı, iki zirvesi iki nokta gibi göğe uzanmalı, biri can biri canan olmalı

Hem kaf aşkın kalbidir onu çıkarınca geriye aş kalır mide kalır Aşk gönül işidir; gıdası cananın tebessümü, bir tatlı sözüdür

Âlemin var olma sebebi aşk’tır, dünya Aşk ile döner, güneş her sabah Aşk'a gülümser, yıldızlar kara gecede Aşk'ı aydınlatır, yağmur bile Aşk'ı yeşertmek için yağar âleme

Gülün nazı, bülbülün niyazı hep Aşk içindir Şairlerin yazdığı, ressamların çizdiği hep Aşk değil midir?

''Aşk sözcüğü zaten sözlükte sarmaşık demekmiş Bir sarmaşık çınarları servileri nasıl sarmalarsa AŞK da öle sarıp sarmalarmış çınar gibi yiğitleri, servi boylu dilberleri ve her sarmaşık sardığı ağacı kuruturmuş sonunda Dıştan yemyeşil ve güzel gösterirmiş ama içten içe kurutur, çürütür, çökertirmiş''

''sevmenin tabakaları muhabbet, Aşk ve dert olmak üzere üç derecedir;

-muhabbet odur ki; mahbubunu görürse memnundur, görmezse kaydında değildir,

-Aşk odur ki; mahbubunu görürse memnundur, görmezse mahzundur,

-dert odur ki; mahbubunu görürse de mahzundur, görmezse de mahzundur''

Aşk hüznün dostudur, hasretin yoldaşı Gurbettir hep aşkın mekânı Hep biri ister, biri gözler, birden başkası düşmanıdır aşkın

Aşkın tek gıdası, ekmeği, aşı, aşığın gözyaşıdır Aşkın bayramı maşukun bir tek tebessümüdür

Aşk; görebilmektir, binlerce kişi içinde onu görebilmek, ama bazen de görmezden gelebilmektir

Aşk dua etmektir;''Yarabbi ona da benim sevgimi ver gibi dualar aşığın duası değildir, çünkü aşkta karşılık beklemek yoktur Aşığın duası her an ''Yarabbi onun hakkında hep en hayırlısını nasip et, ona gelecek dertler, üzüntüler bana gelsin'' diyebilmektir Ya da ''Ben öleyim o kalsın ben ağlayayım o gülsün ''Ama en önemlisi HzEbubekir'in duası gibi dua etmektir Hani diyor ya ''Yarabbi benim vücudumu o kadar büyüt ki cehennemde benden başka kimseye yer kalmasın''İşte Âşık en azından diyebilmeli ki ''Yarabbi benim vücudumu iki kişilik yap eğer onun cezası varsa onun yerine de ben yanayım, yer kalmasın cehennemde o dışarıda kalsın''

Aşk en çok da haddini bilmektir

Ve aşk susmayı bilmektir, susabilmektir Aşk dediğin beklemektir Ey sevgili! Kays gibi Mecnun olana kadar, Hz Yakup gibi karanlığa hasret kalana kadar beklemek bekleye bekleye gözden olmak, sözden olmaktır

Ve beklemek dünyanın en asil eylemidir beklenene değecekse Bilesin!

Hatırlamak; unutanlara has bir özelliktir Aşk dediğin unutmak tükenmektir diyebilip hiç unutmamaktır

Aşk; her şeyi, her anı, her zamanı, her mekânı O ve diğerleri diye ayırmaktır Onsuz bir geçmişi buruşturup çöpe atabilmek, onsuz bir geleceği hayal bile etmemektir

Aşk; yanmaktır Ey sevgili!

Yanıp kül olmaktır, Kerem gibi Aslına ermektir, Ateşin ortasına hesapsız girmektir İbrahim misali Ki onun gönlünün yangınıdır ateşi gülistana çeviren

Ki yanmak insanı kurtarır hamlıktan çiğlikten Hem ne diyordu şair; ''Yanmışın halinden ne bilsin ham/Sükût gerektirir bize gayrı vesselam…''

Gözlerinden ayrı geçen her an yanmaktayım Bilesin!

Aşk, Nazdır Tüm sevdaların olmazsa olmazı naz… Türk'ün ta Türkistan'dan çıkıp geldiği, İstanbul'un Fatih'e ettiği naz Naz anlayana niyazdır Bilesin!

Aşk; bedel ödemektir Ey sevgili!

Bülbül, gonca gülü görebilmek için her seher uyanık olmak ve güle ulaşmak için yüreğini gülün dikenine asmak, kanını akıtmak zorundadır Ya ben yüreğimi nerelere asayım Ey sevgili Çünkü aşk bedel ister, külfetsiz nimet olmaz

Beklemek bedel ödemekse eğer hala ödüyorum o bedeli Bilesin!

Aşk; vazgeçmemektir Ey sevgili!

Mecnun gibi aklından Kerem gibi bedeninden vazgeçmek Yardan gayrisinden, cümle cihandan vazgeçmek

Yemeden, içmeden, uykudan, uyanıklıktan ve vazgeçmekten bile vazgeçmektir gün gelince

Senin için senden vazgeçmişim Bilesin!

Aşk; bilmektir Ey sevgili!

Bir tek yâri bilmek, onu candan daha aziz bilmektir Ondan gayrı bildiklerinin hiçbir şey olduğunu dünyanın onunla mana bulduğunu bilmektir

Onun selamı ile gelen bela olsa Eyvallah diyebilmektir

Kızmana, gülmene, gelmene, gitmene hepsine Eyvallah! Bilesin!

Aşk; susmaktır Ey sevgili!

Onun güzelliğini, iyiliğini tarif etmeye gücün yetmediği an susmaktır Kelamın, kalemin, sözün tükendiği yerde, manayı sessizliğe yükleyip susmaktır

Artık sustum Ey sevgili Bilesin!

Aşk dediğin susup beklemektir,

Aşk dediğin


Ayn-Şın-Kaf=IŞK

Üç harf beş nokta
Harflerle sınırlı,noktalarca sınırsız
Dur-durak bilmeyen,engel tanımayan
Girdiği her yerde baş tacı
Sultanlar sultanı,gönüller ilacı
Hükümranlığı ile dillere destan
Bütün canlar O’ndan,O’nunla,O’na hayran
AŞK deyince sarsılır alem
Ne arş kalır,ne kürsi ne de levh u kalem
Serâpâ kaplamıştır her yanı
Görünen,görünmeyen ne varsa hepsine can
Cana can katan ölümsüzlük iksiri,tüm canlara cânân
En kutsal yasa,en büyük tasa ve en küçük; devâsâ

AŞK… Hareketsiz sükun,sükunetsiz hareket
AŞK… Kelimelere sığmayan bereket
AŞK… Dibi görünmeyen bir derya

Yusuf’un güzelliğine tutulan Züleyha
Kimi zaman Ferhad,kimi zaman Şirin,kimi zaman Mecnun ile Leylâ


AŞK: ÜÇ HARF BEŞ NOKTA


Neden mi üç harf beş nokta. Çünkü aşk ya da ışk kelimesi ayn, şın ve sad harflerinden ve bu harflerin üzerindeki üç noktadan müteşekkilde ondan.
Harflerle sınırlı, noktalarca sınırsız…Dur-durak bilmeyen, engel tanımayan. Girdiği her yerde baş tacı. Sultanlar sultanı, gönüller ilacı. Hükümranlığı ile dillere destan. Bütün canlar O’ndan, O’nunla, O’na hayran. Aşk deyince sarsılır âlem. Ne arş kalır, ne kürsî ne de levh u kalem. Serâpâ kaplamıştır her yanı. Görünen, görünmeyen ne varsa hepsine can.
Cana can katan ölümsüzlük iksiri, tüm canlara cânân. En kutsal yasa, en büyük tasa ve en küçük; devâsâ. Aşk; hareketsiz sükun, sükunetsiz hareket. Aşk; kelimelere sımayan bereket. Aşk; dibi görünmeyen bir derya.
Yusuf’un güzelliğine tutulan Züleyha. Kimi zaman Ferhad, kimi zaman Şîrin, kimi zaman Mecnun ile Leylâ…Ne uzunluk, ne derinlik, ne de genişlik. Noktanın sonsuzluğu bu! Noktanın sonsuzluğu kadar AŞK, AŞK’ın sonsuzluğu kadar nokta.
Her şey bir noktadan sudur eder, her şey bir noktada sükun bulur. Varını-yoğunu AŞK’a verdiren bir yoksulluk macerası bu! AŞK’ın hükmüne râm olan Aşk süvarilerin yolculuğu bu! Aşk’ın Hükümranlığı ile Aşk’ın kılavuzluğunda…
Aşk geldi kan gibi, damarlarıma, derime doldu.
Beni benden aldı, varlığımı sevgiliyle doldurdu.
Vücudumun bütün cüzlerini dost kapladı.
Benden bana kalan bir ad ancak. Ötesi hep O…
Mesnevî’de şöyle bir hikaye anlatılır: Bir gün bir âşık sevgilisinin kapısına gidip kapıyı çalınca, sevgilisi içerden seslendi: “Kapıyı kim çalıyor? Kim o?” Âşık cevap verdi: “Ey yüce sevgili! Kapına gelen benim, ben zavallı kölen.” Sevgili öfkeyle bağırdı: “Çekil git kapımdan. Sen daha olgunlaşmamışsın. Bu sofrada hamlara yer yok. Bu ev küçük, iki kişi sığmaz.”
Zavallı adam çaresiz ayrıldı. Tam bir yıl o sevgilinin ayrılığına dayanıp dolaştı durdu, kavrulup pişti. Bir sene sonra sevgilisinin kapısına geldi. Heyecanla kapıyı çaldı. Sevgili içerden seslendi: “Kimdir o? Kim çalıyor kapımı?”
Çaresiz âşık perîşan bir halde cevap verdi: “Ey cana can katan sevgili! Ey bir bakışıyla binlerce âşığı perişan eden gönül avcısı! Kapını çalan “SENSİN! SEN!” Sevgili gönül okşayan bir sesle, “Mademki Sen bensin. Ey Ben! Gel içeriye, gönül evi burasıdır. Oraya iki kişi sığmaz!” dedi.
Âşık maşukunun kulu, kölesidir. Aşıkın sahip olduğu her şey sevgilisine aittir. Gerçek aşık Mevlası karşısında hiçbir şeye malik olmadığını idrak edendir. Kul kendi varlığının gerçek sahibinin de Mevlası olduğu şuuruna varınca yokluk mertebesine ulaşır. Yokluğa eriştiğinde ise geriye sadece Mevlâsı kalmıştır. Böyle bir yokluğun fânisi Ahmedî, cümle varını dosta veren yoksullardandır:
Vârımı ol dosta verdim hânumânım kalmadı
Cümlesinden el yudum pes dü cihânım kalmadı
Yani sahip olduğum her ne var ise o dosta, sevgiliye verdim. Evim, barkım kalmadı. Tamamından elimi eteğimi çektim. Sonra öyle bir hale geldim ki; her iki âlemden de (dünya ve ahiret) uzağım artık.
Bu dünya pazarında sermaye altın, gümüş ve paradır. Bir kimsenin bunlar olmadan bir şey almaya gücü yetmez. Hakikat pazarında ise sermaye aşk, muhabbet ve bunun neticesinde elde edilen yokluktur. Bunlar olmaksızın da hakikat pazarından bir meta almak mümkün değildir. Bu meydanda altın, gümüş ve ipek elbiselere kul olanların, hakikat pazarında yeri yoktur.
Çünkü aşıklık menzilinde varlık, yolculuğa en büyük engeldir. “Bütün alem bu sebepten yolu şaşırdı.” buyuruyor Hz. Mevlana ve devam ediyor. “Çünkü yok olmaktan, varlıklarını yok etmekten korktular. Halbuki o yokluk onlara felâh getirdi. Saadetle dirilmek isteyen kimseye iradesiyle ölmek lazım geldi.”
Mustafa Sâfî Hz.leri “Sen çık aradan, Kalsın seni Yaradan” diye terennüm ederek mahv-u perişan olmaya mahkum bulunan bu suret aleminde ölmeden evvel öl, yani bütün beşeri hallerinden ve emellerinden soyun “yaradan kalsın” demek istiyordu. Nitekim “Ete kemiğe büründüm, Yunus oldum göründüm” diyen zat-ı şerif de koca kitapların özünü iki cümlede tamamlamıştı.
Gönüllerde aşk dalgalanmalı kabarmalı. Varlık şehirleri yıkılıp yağmalanmalı. Yokluktan aşkla yola çıkan yolcunun gecesi her vakit vuslat lambasıyla aydınlanır. Ahmed Gazâli, şu sözlerle hakikat yolcusuna yol gösteriyor: “Bizim binitimiz yokluktan aşkla yürüdü. Gecemiz her zaman vuslat lambasıyla aydınlıktır.”
Gecesini vuslat lambasıyla aydınlatanların kalbi, o parlayan sonsuz ışık karşısında tıpkı altının civada erimesi gibi erimiş, benliğini yok etmiştir. “Yoldaki engel sensin Hafız, kalk ortadan!” diyen şair Hafız da içindeki varlık duygusunu kovmak ve yoluna devam edebilmek için kendine seslenmektedir.
Hakikat yolcuları kendileri ile uğraşmaktan ve iç alemlerine yönelmekten dolayı etraflarında olup bitenlerden dahi habersizdirler. Maşuktan başkasıyla ilgilenmekten haya ederler. Yâre giden yolda yolculuğu aksatacak, vuslatı geciktirecek her ne var ise ondan uzak durmaya çalışırlar.
O kimseler, Allah’ın bütün hareket ve davranışlarını izlediğini bildikleri için Allah’tan utanır, tevazu ile boyun eğerler. Allah’tan utandıkları için bir kez olsun başlarını gökyüzüne doğru kaldırıp bakamazlar.
İmam-ı Hasan bir meclis kurmuş. Bir mesele üzerinde Hz. Ali’nin haklı hareketini haksız bulanlara karşı müdafaaya geçmiş. Nihayet karar verilmiş “En bîtaraf hakem dağlarda gezen Mecnun’dur. Çağırıp onun hakemliğine müracaat edelim” demişler. Çağırmışlar, derinden derine meseleyi ona açmışlar. Anlatmışlar karar bekliyorlar. Mecnun etrafına bakınmış. “Vallahi demiş bu meselede Leylâ haklıdır.” Neden böyle söylemiş Mecnun çünkü o hep Leyla’sı ile meşgulmüş de ondan. Hep alışverişi Leyla’sı ile. Aşıklar böyledir işte..
Bir meclise bir zatı davet etmişler, bakmışlar ki gömleği kirli. Birisi demiş ki “yahu şu gömleğini bir yıkasana.” Cevap vermiş “yıkıyorum yine kirleniyor.” Öteki “yine yıka” demiş. O zat da “yine kirlenecek” demiş. Öteki “yine yıka” deyince, “e birader biz bu âleme boyuna gömlek yıkamaya gelmedik ya yapacak başka işlerimiz de var” demiş.
Hakikaten bu aleme boyuna gezmeye gelmedik, yiyip içmeye, yatıp kalkmaya gelmedik. Bu âlem de bir de huzur ve aşk neşesi var onu tatmadıktan, ona devam edip sevmeyi, sevilmeyi öğrenmedikten sonra dünyanın ne kıymeti var değil mi?
Hz. Mevlana’ya bir talebesi “aşk nedir?” diye soruyor. O da ayağa kalkıyor., sağ avucunu semaya sol avucunu yere baktıracak şekilde uzatıyor, boynunu sola büküp sağa bakıyor ve dönmeye başlıyor. Kendisi mihverde dönerken talebeleri de hem kendi etraflarında, hem de Hz. Mevlana’nın etrafında dönüyorlar. Güneş manzumesini tanzir ediyorlar. Ve o kişiye cevâben aşkın tarifinde “Ben ol da gör” buyuruyor. Yani aşk, ancak yaşanılarak anlaşılabilen bir mefhum. Aşk öyle ağır, öyle ağır kurşundan bir yüktür ki, dağlara yüklesen dağlar kaldıramaz.
Aşk tarif edilmez. Ancak âşık olmakla onun hakikati anlaşılır. Harfler ve kelimeler onu tarifte acizdir. Malum ya sözleri tanzim eden akıldır. O aciz kalınca sözün zuhuruna meydan kalır mı? Yine Mevlana aşk aleminde “Akl-ı maaş yani yemek içmek gibi maddi şeyleri düşünen akıl, çamura batmış eşeğe benzer” diyorlar. Diğer taraftan Fahr-i âlem Efendimiz: “Akıl, ubudiyyeti eda içindir. Rububiyyeti idrâk edemez.” buyuruyor.
Osman Kemâlî Efendi aşk hakkında neler söylüyor:
Aşksız âlemde âdem olmanın imkânı yok
Dert devâdır âşıka bîdertlerin dermânı yok
Aşktır her müşkülün miftâhı, fethi fâtihi
Aşk sergerdânının bil müşkülü, âsânı yok
Nârı unsur nûr-ı aşk ile olur gülzar-ı tâm
Server-i hûbân-ı aşkın nûru var nirânı yok
Sen seni bilmek dilersen aşka terk et sen seni
Anda mahvol kim Kemâlî şanü âdı, sânı yok.
Zorlu bir maceradır; sarp kayalar, derin uçurumlar, acı, gözyaşı demektir bir bakıma. Çünkü aşıklar, ateşe koşan pervanelerdir. Çünkü, aşıkların ülkesi çöllerdir. Çünkü, ikiyi bir kılar aşk.
Ne güzel! Derin bir “âh” ile yâd etmek seni
Her dem düşünmek, her dem hayal etmek seni
Ne güzel! Visâlinle gülmek, firâkinle ağlamak
Yanmaktan usanmamak, yanarken susamak seni
Vedûd isminin sahibi dilerse, dilediği kimseye aşkının kâsesinden öyle bir zevk sunar ki, onu içenlerin susuzluğu artar. Susuzluğu arttıkça O’na yakın olma şevki ziyadeleşir. Ancak ne içtiği onu kandırır, ne de yakınlık gönlüne merhem olur.
Yine, “Biz aşkın çocuğuyuz, aşk bizim annemizdir” diyen Mevlana, bakın aşk acısı hakkında neler söylüyor: “Allah’ın aşkı beni acılarla viran etmiş, yakmış yıkmış ne çıkar, nice sultan sarayı harabeleri altında, padişah hazineleri gömülü değil midir?” Aşk acısı öyle ki, insanı olgunlaştırıyor, sabır gücünü arttırıyor, şükretmeyi ve tamah etmeyi sağlıyor. En önemlisi de gönlü genişletiyor. Öyle genişliyor ki gönül, aşkın gücü acıyı yeniyor.
Aşk eğitimi ile nefsini terbiye eden insan, aşırılıklarını yok ediyor. Adamın bir çırağı varmış. Çırak, daima şikayet edermiş. Adam gibi olan adam, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp çocuğa içirmiş. Çocuk büyük bir hiddetle ağzındaki suyu püskürtmüş. Bu sefer usta, aynı miktar tuzu tatlı suyu olan bir göle boşaltmış. Çocuk buradan bir bardak su içince ferahlamış. Adam demiş ki, “gördün mü yavrum; iş acı ve dünya sıkıntılarında değil. Belayı bela bilen dar bir gönüle sahip olacağına, aşkın ile ruhunu öyle bir genişlet ki acı ve sıkıntılar, içinde yok olup, mutluluklar zuhur etsin.”
Bu mevzuda temsili bir hikaye anlatılır; “Akıl” adlı ihtiyar, “Fikir” adlı çocuğunu, “Aşk” denilen bir mektebe yazdırır. Çocuk orada bir harf bile öğrenemez. Fakat bu mektebe bir gün fikir olarak değil, gönül olarak gitme lüzumunu hissedince, kitap çantasını elinden atar. Artık aşkın yolunu bulmuştur. “Akıl ve zeka taslamak İblis’ten, aşk ise Adem’den” der Mevlana.Yanlış anlamayın, akıl bir kenara itilmiş veya önemini yitirmiş değil burada. Anlatılmak istenen; din için akıl ne denli önemliyse, aşkın da en az onun kadar, hatta ondan daha fazla önemli olması.
Nasıl mı? Çünkü aşk imana, ibadete tat verendir. Akıl, kapının eşiğine kadar getirir, ama içeri koymaz. Eşikten içeriye aşkla girilir der sufiler; aşk potasında erimeyen, nefisten gelen iyiliğin iyilik, ibadetin ibadet, imanın iman olmadığını, hatta aklın bile akıl olmadığını anlatırlar. Dahası aşkın, bir üst akıl, merkezi kalp olan bir akıl olduğuna inanırlar.
Fahr-i âlem Efendimiz bir çok ibâdetlerden sonra kendi akıllarıyla arkadaş olarak, yani mücadeleye son vererek gönül huzurunu elde ettikten sonra hakikat alemine miraç etmişler, kul olarak Rabbin huzuruna gitmişler. Fakat akıl, her şeyi görmek isteyen akıl, madde aleminden başka bir şey bilmeyen akıl, aczini itiraf edince halkımızın da refref diye tanıdıkları aşk kızağına binmişler ve sonsuz bir aleme seyrana çıkmışlardır. Dönüşte Kur’ân-ı Kerîm dediğimiz Hakk’ın kelâmını bizlere hediye olarak getirmiştir.
İçinde Cenâb-ı Hakk’ın azametini gösteren ayetler, bizim iyiliğimiz için yapılmaması lazım gelen işler, doğru yola gidenlere vaad olunan mükafatlar, kabahat yapanlara cezalar, ibretli kıssalar yazılıdır. Kur’ân-ı Kerîm bir bakımdan aşıkların mâşûku olan Hz. Allah’tan kullara gönderilmiştir. Yani maşuktan âşığa emir ve nasihatlerle oludur.
Bir başka açıdan baktığımızda Kur’ân-ı Kerîm âşıktan mâşuka gönderilmiştir. Çünkü ana bana çocuklarının üzerine titrerler ve iyi olmasını isterler. Ressam, heykeltıraş, mimar gibi herhangi bir sanatkar, eserinin hatasız olmasını ister. Cenâb-ı Allah da sevdiği, övdüğü, âşık olduğu insanların gayet tabiî ki çok çok iyi olmalarını ister. “Kişi sevdiğinin üzerine pervâne gerek” derler. İşte sevgili dostlar, biz mâşuk idik, sevgi ve muhabbet dolu olarak yaratıldık. Allah ile kul arasında pek kuvvetli bağlar vardır. Hepsi aşkla düğümlenir.
Aşıklık, maşukun yaralı halidir. İştiyakın tahammül edilmez olduğu bir zamanda gurbetin ve hasretin son demleridir. İnsan da kendini yaratana, kendini ve alemleri yaratan ve bir nizam tahtında cereyan eden bu kainat manzumesin bir tek sahibine aşık olmalıdır. Vefakarlık, sadakat ve olgunluk nişanesidir. Aşık olmayanlar, olamayanlar tam devrini yapamayan varlıklardır.
İşte aşk ehli, gönül ehli olanlar da o Kur’ân-ı Kerîm’i gönlünde bulmuş, okumuş, okutma yolunda gayret göstermiş kimselerdir. Bu alemde onlar da gizlenmiştir.
Aşık olanın da başkalarına aşk aşılamaları gayet normaldir. Ve kutsî bir arzudur bu. Aşk bütün vücudu istila ederse Allah’ın ve Peygamberinin rengine boyanmış olur. O vücudun uzuvlarından işleyen Cenab-ı Hak’tır. O vücut sahibine konuşan Kur’an derler. Çünkü sözü Kur’an’dan hariç değildir.
Söylenebilecek en güzel şeyleri yine de aşıklar söylüyor. Mesela Yunus Emre. “Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez” diyerek, aşkın insanı nasıl diri tuttuğunu, aşka sarılan ruhun nasıl ölümsüz olduğunu anlatıyor. İsterseniz tekrar Mevlana’ya kulak verelim ve aşkın gücünü anlayalım, “Aşk, denizi bir çömlek gibi kaynatır; aşk, dağı kum gibi ezer, dağıtır; gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar; aşk sebepsiz yere yeryüzünü bitirir.”
Aşıklar kendilerinden geçerek maşukta fani oldukları için onlar Hak’tan başka varlık bilmezler. Yüzünü gözünü maşuktan ayırmayanlar başkasını görmezler ki; suretin güzelliğini, çirkinliğini, ayıbını, kusurunu görsünler.
İlahi aşk kelimelerle, cümlelerle anlatılmaz ve anlaşılmaz. Bu keyfiyet mektep ve medreselerdeki akıl yolu ile tahsil ile elde edilmez. Yolunda bulunmak lazımdır. Hem de uzun yıllar gayret göstermeli ki aşk sultanı sizde de tecelli etsin. Bahaeddin Karakoç’tan bir şiirle bitiriyoruz.
Andolsun bütün örtülere, andolsun bütün örtünenlere ki,
Kar altında terleyerek uyanmaktır aşk.
Yanmış iki cesedin kına gibi külleri arasından
Fışkın sürerce dirilip yeniden yanmaktır aşk.
Cümle ağaç kapıları, cümle demir kapıları aşıp,
Bir gönül kapısına dayanmaktır aşk.
Sevgilinin otağını gökkuşağına boyayıp gece-gündüz,
Hüznün safran sarısıyla boyanmaktır aşk.
Yaratmaktır ya da sevgilinin toprağından yaratılmak,
Her nefes alıp verişte yanmaktır aşk.
İsmaili bir gönülle teslim olmaktır bıçağa,
Birini kandırmak değil, bilerek kanmaktır aşk.
Diline arılar konar, koynunda karıncalar gezer,
Sevgilinin ölçeğiyle her zaman sınanmaktır aşk.[/color][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
""KAİNAT; ÜÇ HARF BEŞ NOKTA ÜZERİNE KURULUDUR.""
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» "İngiliz Casusunun İtirafları" kitabının sesli okunuşu.
» Gavsisani(ksa)"çalışmak" konulu sohbetinden
» "Yâ Rabbi!.. O zehiri ben üzerime alıyorum!.."

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: ® (¯´¯`·.¸¸.->İslami Konular :: ® (¯´¯`·.¸¸.->İslami Şiirler-
Buraya geçin: