[color=green]
--------------------------------------------------------------------------------
Yüce Allah, varlığı en güzel şekilde yaratmış ve “ …Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever”[1] ayetiyle insana işini en iyi bir şekilde yapmasını emretmiştir. Her alanda işini en güzel bir şekilde yapmak, dinimizde “İhsân” kelimesiyle ifâde edilmektedir. Nitekim sevgili Peygamberimiz, “İhsân nedir Ey Allah’ın Rasulü?” sorusuna “...Allah’ı görüyormuş gibi kulluk etmendir”; her ne kadar sen O’nu görmesen de O, seni görüyor...”[2] şeklinde cevap vererek, yapmakta olduğumuz her işi Yüce Allah’ın görüp gözettiği ve amellerimizin O’na arz edileceği bilinciyle yapmamız gerektiğini haber vermiştir.
Dinimiz, tüm yararlı işleri Allah’a kulluk kapsamında bir ibadet olarak nitelendirmekte, yapılan işi önemseyip güzel ve sağlam yapmayı emretmektedir. Sevgili Peygamberimiz “Allah her şeyde ihsânı farz kılmıştır...”[3] buyurarak, insanın yaptığı her işi ve görevi kurallarına ve tekniğine uygun olarak, sağlam, güzel, kaliteli, en iyi ve en mükemmel bir şekilde yapmasını istemektedir. Sevgili Peygamberimiz diğer bir hadis-i şeriflerinde de “Yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur”[4] buyurmaktadır.
Değerli Mü’minler!
İş yapmak, bir eser ortaya çıkarmak insana özgü bir yetenektir. İşi güzel ve sağlam yapmak ise işini benimsemiş sorumluluk sahibi kişilerin bir özelliğidir. Mensubu olduğumuz yüce dinimiz bizlere, her alanda daha iyiyi ve güzeli ortaya koymayı öğütlemektedir. Dinimiz, baştan savma hiçbir tutum ve davranışı, gayesiz bir hareketi, rast gele yapılan bir işi makbul görmemiştir. İnançta sağlamlık, davranışlarda samimiyet, alışverişlerde doğruluk, sanatta incelik, yapılan her türlü işte kalite ve dürüstlük dinimizin emrettiği güzelliklerdendir
Dinimizce, yapılan işin güzel olabilmesi için öncelikle niyetin düzgün olması ve kişinin; “işini güzel yapma” arzu ve gayreti önemli görülmüştür. Bu arzu ve gayret insanı, işlerinde başarılı, kendini yenileyen, yapıcı bir niteliğe sahip kılar. Vicdanı temiz bir mü’min, hangi işte çalışırsa çalışsın “saatini doldurma” ve “baştan savma” şeklinde bir anlayışa sahip olamaz. Böyle bir anlayışla yapılan işten elde edilen kazancın helal olmayacağı da asla unutulmamalıdır. Müslüman’ın iş hayatındaki en belirgin özelliği, işini düzenli ve en güzel biçimde yapmasıdır. Mü’min, fert, aile ve toplum olarak, hayatı anlamlı kılacak ve huzur ortamı oluşturacak güzel bir çalışma sergilemelidir. İlim adamı ilmî çalışmasında, tüccar ticaretinde, işçi iş yerinde, kamu görevlisi görev yerinde, kısacası herkes kendi işinde, dinimizin “işi güzel ve sağlam yapmak” olarak telakki ettiği ve öğütlediği “İHSÂN”ı hedeflemelidir.
İş hayatında bu güzel prensibi getiren dinimiz, başkalarına yaptırılacak işin de en güzel şekilde yaptırılmasını ve her işin ehline verilmesini emretmiştir. Sevgili Peygamberimiz, “İş, ehil olmayana verildiği zaman kıyameti bekleyiniz”[5] buyurarak, işlerin verimli ve sağlam yapılmasının, onun ehline verilmesiyle mümkün olacağını, aksi takdirde bozulmanın ortaya çıkacağını ifade etmiştir.
Aziz Mü’minler!
İşini sağlam ve güzel yapmak, her şeyden önce fedakârlığı, ciddiyeti ve özveriyi gerektirir. En güzeli ortaya koyma idealini getirmiş olan yüce dinimizin çalışma hayatıyla ilgili ölçülerini bilerek, dengeli bir şekilde bunları her işimizde tatbik etmek hedefimiz olmalıdır. Unutmayalım ki bir kimsenin işini güzel yapması hayatı da güzel yaşamasıdır. Hutbemi bir ayet meâliyle bitiriyorum: “Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz işi iyi yapanların ecrini zayi etmeyiz.”[6][/color]