Bir yaz zamanıydı, menzildeydik, sabah namazı sonrası menzilde olmanın hevesiyle de yatakhanede aldım elime tesbihimi, vurdum kalbime kalbime..
Fakat içimde bir sıkıntı peydah oldu. Aklımda da o yankılayan sohbet.
“Sohbet Gavs Abdulhakim Hazretlerinden nakil.. Aynen şöyle buyurmuş “Şah-ı Haznenin kapısında yapacağınız bir hizmet, vallahi çekeceğiniz yüzbirbin virdden daha üstündür.”
İşte bu sohbet yankılanıyordu kulaklarımda..
Hemen dersten çıkıp koştum. Yatakhaneden çıktım, sağa sola bakınıyordum, düşünüyordum. Acaba nereye gitsem, nerede hizmet etsem.
O an fırının oraya yöneldim, kafamı içeriye doğru uzattım. İçeride harıl harıl, hummalı bir çalışma vardı. Selam verdim, daha sonra görevliyi sordum.
Fırıncı karşımdaydı.. Dedim “kurban hizmet var mı, hizmet etmek istiyorum. Dedi “hemen gel.” Ellerimi yıkadım, su havuzuna sırayla koluma kadar elimi soktum,
dezenfekte işi tamam oldu.
“Şimdi ne yapıyorum kurban” dedim.
“Şuradaki kazanı bir güzel temizle” dedi fırıncı. Hemen kazanı temizlemeye başladım ve temizlik nihayet bitti. Daha sonra görevim hamur oluşuncaya, pişinceye kadar devam etti.
Yalnız fırıncı, kimseyi bu hizmete dahil ettirmiyordu. Daha sonra hamur ekmek halini aldı ve fırına verildi. Fakat bu ekmek çok değişik oldu.
Sofiler dediler “ Aynı malzeme kullanıldı ama bu çok farklı bir ekmek oldu”
Ekmek daha bir kabarmış daha bir yumuşak olmuştu, rengi biraz daha açık..
O ekmekten bize de verdiler, çok lezzetliydi..
Neyse görev bitmişti, temizlik falan.. Bir ara fırıncıya sordum “Kurban bu ekmekler nereye gidiyor.
Fırıncı “Sofi son pişen ekmek Hane-i Saadete gidiyor, Gavsımız ve ailesi yiyecekler.
Şok olmuştum bu cevap karşısında.
Gavsımıza ekmek pişirmek bizim gibi bir günahkara mı nasip oldu dedim.
Hay Gavsımm hayy!!
alıntı