iki sene evvel umredeyken , ondan önce Seyyid Abdulbaki Hz.leri bana bir tesbih verdi. Bu tesbihle Hazret Muhammed Diyauddin vird çekmiş. Tesbih Hazretin dedesine (Şeyh Abdurrahman-i Tahi’ye) verilmiş. Şeyh Abdurrahman-i Tahi’den de babama geçmiş ve babam da bana verdi. O tesbih, nasıl olduysa Mekke’de kayboldu. Sürekli taşıdığım tesbihi kaybedince çok üzüldüm. Hatta beni endişe de aldı. Belki tarikattan merdud edilirim diye. Hem korku hem de üzüntüyü bir arada yaşıyordum. Durumu Dayıma söyledim:
“- VALLAHi tesbihi kaybettim, ben mahvoldum. En iyisi burda bizi affederse affeder. Kabe’nin yanında işi bitirelim.”
Dayım Seyyid Abdulbaki Hz.lerine hal meselemi anlatınca, babam bana gülümseyerek baktı ve beni yanına çağırdı. Dedi ki :
“- Bunlar dünya malıdır, fanidir. Bunlarla kafanı meş ederek zaman kaybetmeye değmez. Maksat o tesbihi ALLAH’a ***ürmektir. Nihayetinde o bir ağaçtır. Onun manevi ve bir yadigar yönü var ama, gaye değildir. Tesbih, ALLAH’a ulaşmada bir vasıtadır.”