Söz bizi bekler Şeyhim...
Diyemediklerim var...
Güz beni bekler Şeyhim, Efendim, Bozkır rüzgarlarının önüne katılmış bir yaprağım. Sürüklenip gelmişim kapına . Yüreğimde bir sonbahar telaşı. Bir göçmen kuşlarına bakıyorum bir kendime... Gökyüzünde kuşlar kafilesi döne döne uçuyor. Renkli, ahenkli. Her kanat çırpışında yaralı bir kuşun bin tılsım gizli. Soğuk ve bezgin rüzgara inat göçüyorlar ılık iklimlere. Bense utanılası bir kördüğümü çözmeye çalışıyorum yıllardır. Hayatın gizi üzerine bildiklerimi, bilmediklerime ayarlıyorum. Çözmüyorum bu kördüğümü. Çözemiyorum. Düğüm üstüne düğüm atıyorum aslında.
Yolumu şaşırmışım şeyhim.
Irmakların coşkusu, göğün mavisi, güneşin altın saçları, rüzgarın hüzünlü uğultusu, denizin sonsuzluğu yakalıyor ruhumu binbir yerinden. Dünya dönüyor mütereddit.
Dökülüyorum yollarına. Sana gelen yollara düşüyorum.
Bir söz düşür yüreğime göklerden gelen.
Yaralı yüreğime bergüzar olsun.
Diyemediklerim var.
Söz beni bekler Şeyhim...
Diyemediklerim yakar gönlümü. Gönül can evi, gönül beytullah. Bir celsede düşür yüreğime közü. Hakk Hakk diye yak közü. Kar yüzü görmemiş bir ateş yansın yüreğimde. Biraz kül biraz duman olayım... Ellerim yaralı bir kelebek, kanat çırpsın göklere... Dualar yorgun düşsün dudaklarımda.
Bir kör kuyuda Yusuf olayım Şeyhim. Çöllere düşeyim sonra. Çöl yürek yangını. Yürek kavrulan çöl. Mısır’a hiç varmasa yolum. Yayan yapıldak çöllerde savrulayım. Bir çöl ikindisinde diktiğim gül, bir çöl seherinde açsa yine. Çöl Hüseyin demek. Hüseyin çöl gibi yakar gönlümü. Çöl bir ermiş. Her dem şükreden, tazelenen. Gündüz yakan, gece üşüten. Bir tarafı vaha, bir tarafı serap.
Çöl ceylanlarının âhı vursun yüreğime. Bir avcı ol, gönder oklarını kalbimin dehlizlerine.
Köz beni bekler Şeyhim
Diyemediklerimi sen söyle yüreğimin tenhasına...
Vefasız yüreğime intizar olsun...
Göremediklerim var.
Göz beni bekler Şeyhim.
Sevdam hangi ırmağa düşmüş ... Hangi umman bekler beni... Hangi dağlar saklar beni? Hangi dualara düşer dileğim?
Ayaklandır damarlarımdaki donuk kanı. Güzel dualar adına, bir ırmağın akışına kat beni. Yatsı ezanı okunurken bir yay gibi eğileyim, büküleyim sevgilinin dergahında. Bir elif gibi mağrur, bir mim gibi mesrur, dizileyim sevgilinin yollarına. Helal bakışlara çeleyim gönlümü. En sevgilinin kapısında durayım kırk yıl Yunus misali. Bu zindan, bu yeryüzü kara bahtım ola...
Kervan göçmeden Şeyhim, kalmadan dağlar başında ebedi bahçelere gitmek diler bu gönül.
Ebedi bahçelere gitmek diler bir şafak vaktinde ruhum..
Kendimden geçmişim, kendimden uzaklara düşmüşüm, senden himmet diler bu yürek...
Öz beni bekler Şeyhim.
Göremediklerimi sen göster bana...
Gözlerim birbirinden bî-haber olsun.
Bilemediklerim var.
Giz beni bekler şeyhim.
Bir musikarın nağmesinde gizli tılsımlı sözler. Bir peygulegüzinim dağlar başında. Karanlık nura akar. Yalnızlık çıkmazında bir akşam üstü o nura aksa yüreğim. Bildiğim bütün şeyleri unutsam. Ebedi bir huzura, ebedi bir hayata ayarlasam düşlerimi. Giden kuşlarım dönse uzaklardan. Sonra...
Sabah sisi gibi düşsem yollara . Aşk kervanı karşılasa beni ansızın. Sevgiliye giden kafileye katılsam.
Kalmasam dağlar başında. Gönül şehri baştan ayağa can kesilse. Yakup’un sabrı bilese sabırsızlığımı.
Bir giz düşür yüreğime Şeyhim,
Kurtulayım ruhumun hamallığından. Bilemediklerimi sen söyle bana...
Bildiklerime efsunkâr olsun.
Silemediklerim var.
İz beni bekler Şeyhim.
Sadakat içlenip sözlendiğinde, dönüp, dönüp bakıyorum mahrem- esrarıma. Ne zamanlar akmış hayatın yanağından. Bir gözyaşı, bir hüzün, bir güz yağmuru gibi yitip gitmiş nice zamanlar.... Geriden geriye avucumda, heybemde kalanlar beni taşımaz yarınlara diyorum. Hiçlik denizindeyim şimdi. Bilemediklerim, göremediklerim, diyemediklerim, silemediklerim ve soramadıklarım yüzünden olsa gerektir çektiğim bunca çile.
Yollarıma çizdiğim izleri silmek gerektir.
Bir giz düşür yüreğime şeyhim. Beni ona götüren bir iz düşür yollarıma.
Gideyim.
Silemediklerimi bırakarak. Bilemediklerimi bildiklerimden çıkararak.
Gideyim artık şeyhim...
Bir giz düşür yüreğime...
Bu yürek tâ ebede hizmetkâr olsun.