Menzil'e 2. veya 3. gidişimdi. Sultan Seyyid Muhammed Raşid Hz.lerine manevi halimi anlatmak ve hakkında soru sormak amacı ile yanaşmıştım. Kendisine halimi biraz anlatmaya başlayınca;
-"Diline vurma sofi" buyurdu..
Şaşırdım..dilime vurmazsam nasıl anlatacaktım? Ben tekrar anlatayım dedim bunun üzerine;
-"Allah razı olsun sofi, diline vurma dedik" buyurdular.
Anlamadığımı gören koruma sofisi beni kolumdan çekerek bir kenara oturtup şunu söyledi;
-"Sadatın huzuruna geldiğinde ona söyleyeceklerini kalbinden ilet. Allah-u Teala "Semii" ve "Basiyr" dir.Ona senin kalbinden söylediklerini işittirmektedir."
Şimdi mevzuyu anlamaya başlamıştım ve hemen aklıma takılanı soruverdim;
-"Pekiii, sorularımızın cevabını nasıl alacağız?"
Sofi hemen cevabını verdi
-"Allah'dan birşey istediğinde karşılığında sana birşey söyleniyor mu?"
-"Hayır"
-"Peki, o zaman sen ne yapıyorsun?"
-"Allah'ın duamı kabul edeceği saati bekliyorum"
Sofi son noktayı koydu
-"Bu da aynı şeydir,Allah senin sözlerini Seyda Hz.lerine işittirir ve gereken zamanı gelince yapılır. Sana düşen kalbinden konuşurken edebe bürünmektir. Çünki seni o anda Allah-u Teala dinlemektedir."
Aklıma takılan soruyu hemen orada soruverdim;
-"Peki, neden Allah kalplerimizden geçenleri Seyda Hz.lerine işittiriyor?"
Sofi cevaben;
-"Sen himmet istediğinde sekeratda da olabilirsin. Bu durumda dilin, sesin velhasıl tüm azaların bağlanmıştır.Eğer nasibi varsa geriye konuşabilen bir tek kalbin kalmıştır.İşte o kalbin feryadı Sultana erişir de senin yardımına koşar."
Hemen diğer soruyu arkasından ekleyiverdim;
-"Sekeratda olmadığımız zaman neden işittiriliyor"
-"Güzel soru" dedi sofi ve devam etti "İnsan nefsi fısıldadıkları ile suça teşvik eder.Bütün suçlar nefs ve şeytanın vesvesesi ile oluşmakta.Sadat bir sofiyi himayesine aldığı zaman Allah-u Teala sofiyi herşeyi ile mürşide teslim eder. Bu teslimiyet rızkından amel defterine kadar aklına gelebilecek herşeyi içine alır. Himayesine almakla onun maddi ve manevi terbiyesini de üstlenir. Sofiyi terbiye etmek için nefsin neler fısıldadığını Allah-u Teala Sadat'a anında bildirir.Yani kalbini ve nefsini mürşid duymaktadır. Duyamasaydı seni nefs ve şeytanın vesvesesine karşı nasıl savunurdu?"
Ben kalp ile konuşmaya ve konuştuğum zaman Sadat'ın beni işittiğine ikna olmuştum.Daha sonradan içime dert olmasın diye bir soru daha sorayım dedim;
-"Pekii, ben İstanbul'dayım O ise 1350 km uzakta.Bu durumda benim kalbimi nasıl işitir?"
Sofi biraz teessüf ile baktı ve;
-"Biz bunca sözü boşuna mı söyledik şimdiye kadar? Sen bilmez misin Allah için zaman ve mekan yoktur.."
Soracak başka sorum kalmamıştı. Ancak o anda hissettiğim tek şey kalplerde olanı her an ve her yerde Allah-u Teala Mürşide bildirdiğine göre kalbimizin içindeki kötü düşünce ve hislerden dolayı benim halim ne olacaktı? Bunu da sorayım dedim ve sordum;
-"Korkma, Allah-u Teala herşeyi işittirir ve onlar da karga ile bülbülün seslerini iyi ayırırlar.Yani nefsinin sözleri ile vesvese geldiği zaman mesul olmazsın ancak o sözlere uyup da günah işlersen sorumlu olursun." dedi ve devam etti;
-"Onların gayeleri nefsi tamamen Allah'ın istediği şekle sokmaktır.Bu nedenle sen nefse uymaya meyil edersen sana ikaz gelebilir.Anlamazsan ikazın dozu sertleşir yine anlamazsan ikaz tokat olur.Aslında görüldüğü gibi gelen tokat veya bela senin selametin için bir rahmetdir. Allah'a asi olmaman veya bir harama girmemen için alınmış bir önlemdir."
Sofi ile helalleşip ayrıldıktan sonra kendi kendime düşünmeye başladım;
-"Allah beni Sadat'ın kapısına göndermekle ne kadar büyük bir nimet lütfeylemiş...Ya Rabbi, sana sonsuz şükürler olsun.."