Rivayet odur ki; bir gün bir sofi Gavs-ı Sani Hazretlerine (k.s.)
" Ne kadar zikir çeksem de ilerleyemiyorum" diye dert yanar.
Bu gaflet halinden nasıl çıkılacağını soran sofiye hazretin cevabı şöyle olur:
"Bir insanın nazarı haram olursa ne kadar vird çekerse çeksin ona fayda vermez.Bir insan yirmidört saat dünya ve alışveriş ile meş olursa; insanlarla oturup kalkarsa , o insanın kalbi ne kadar zikir çekerse çeksin
fayda vermez.Bir insanın ailevi huzuru yoksa, bu insanda ne kadar zikir çekerse çeksin kalbine fayda vermez.Bir insan günah işlerse, bu insanne kadar zikir çekerse çeksin faydası yoktur.İnsan bu dört şeyi yaparsa, ne kadar zikretse de fayda vermez.
Onları terk ederse zikir fayda verir."
Önemli misafirler çağırılacağı zaman dip köşe temizlik yapar, evimizin her yerinin tertemiz olmasına özen gösteririz.Öte yandan asıl evimizi ve misafirimizi ihmal ederiz.Kalbimizden bahsediyorum.Acaba ondan daha önemli evimiz, Allah'tan daha kıymetli misafirimiz mi var?
Her yeri beyaza boyanmış, bembeyaz eşyalarla döşenmiş bir eve
çamur akıtılsa, o ev ne olur?
İnsan düşmanına bile böyle bir kötülüğü yapamaz.Oysa evimize hiç acımıyoruz.Haram bakışlarla,sözlerle, duyuşlarla, düşüncelerle çamuru o eve akıtmaktan çekinmiyoruz.Daha da fenası, çamurla doldurulmuş o eve sultanı davet ediyoruz.
Sonra da kara kara düşünüyoruz: " Acep sultan niye gelmiyor?" diye...